Mangan (Mn)
Toprak veya tortul kütlelerdeki mangan atmosferik olayların etkisi ile çözünerek suya geçer. Demiri fazla olan sularda, çok defa mangana rastlanır. Fakat miktarı çok az olup litrede 0,3 mg’ı geçmez. İki değerlikli manganez de demire benzer özellikler gösterir. Oksitlendiği zaman siyah bir tortu halinde çökelir. Suda manganın bulunması, endüstri sularında demirin etkisinin hemen hemen aynısıdır. Suda bazı bakterilerin çoğalmasını sağlayarak boruların tıkanmasına demirden fazla neden olur. 0.5mg/lt den fazlası sulara kötü bir lezzet verir. Çamaşır yıkamaya uygun değildir. Endüstride manganlı suların arıtımı gerekir.
Demir kahverengimsi, mangan gri-siyah lekeler yapmaktadır. Bu özellikleriyle demir ve mangan konsantrasyonları yüksek sular; kâğıt, deri, dokuma, plastik, gıda gibi sanayilerde kullanıldıklarında ürünün renk ve tadında değişmelere sebep olurlar. Çökebilen mangan filtrasyon yöntemiyle giderilebilirken çökelmeyen manganı gidermek için oksidasyon ve filtrasyon birlikte uygulanır.
Çinko (Zn)
Çinko genellikle galvanizli borulardan suya geçer. Normal bir insan, bir günde gıdalarla birlikte 12 mg çinko almaktadır. Birçok besinde fazlasıyla bulunan çinko minerali bağışıklık sisteminde anahtar rolü oynar, zindelik sağlar, verimi artırır. Bağışıklık sisteminin düzenli çalışabilmesi için vücutta bol miktarda çinko bulunması gerekse de bir litre suda 15 mg’dan fazla çinko kabızlığa sebep olur. Suda çinko miktarının fazla olması korozyon olayını hızlandırmaktadır. TSE ve Sağlık Bakanlığı bu konuda bir sınırlandırma getirmemiştir. EPA çinko için limit değer 5 mg./lt.‟dir.
Florür (F)
Suda bulunan florür, miktarına bağlı olarak faydalı veya zararlı olabilir. İçme suyu için tavsiye edilen değer 1 mg/It' dir. Bu değerin dişler için faydalı olduğu ve diş çürümelerini azalttığı bilinmektedir.
Bunun yanında yüksek miktarlarda florür içeren suların insan sağlığına verdiği zararlar araştırmalarla ispatlanmıştır. Örneğin; 9 yaşın altındaki çocuklarda yapılan bir araştırma, 2 mg/lt florür içeren suyun dişlerde kahverengi lekeler (benekler) bıraktığını (fluorisis), 4 mg/lt florür içeren suyun ise kemik bozukluklarına sebep olduğunu göstermiştir.
Fazla miktardaki florürün dişlere etkisi (fluorisis)
Fluorisis denilen bu diş hastalığı, en fazla 8-9 yaşlarındaki çocuklarda görülür. Bu nedenle florür miktarının 1,5 mg/lt den fazla olmamasına dikkat edilmelidir. Fluorisis meydana gelebilmesi için 1.5mg/lt konsantrasyondaki suyun yaklaşık olarak 3 aydan fazla içilmesi gerekmektedir. Bu durumda araştırma sonuçlarına göre 1,5 mg/lt den fazla florür bulunan sular arıtılmalıdır. Düşük konsantrasyon için suların içerisine florid katılmalıdır. İçme suyuna katılan florun optimum noktası 1mg/lt dir. Konsantrasyona karar verirken suyun içindeki doğal florit miktarını da göz önünde tutmak gerekir. Sıcak yerlerde su tüketiminin fazlalığı nedeniyle miktar azaltılır, soğuk yerlerde miktar daha fazladır.
Florür, ters ozmos, alüminyum sülfat, magnezyum veya kalsiyum fosfat gibi kimyasallarla ve aktif karbon, aktif alüminyum oksidi, granüler trikalsiyum fosfat yatakları veya iyon değiştirici reçinelerle süzme yoluyla arıtılabilir.
Fenolik Maddeler
Fenolik maddeler; antosiyanidinler, flavonlar ve flavonolar, flavanolar, kateşinler ve löykoantosiyanidinler, proantosiyanidinlerdir.
Fenolik maddelerin suda varlığı, tat ve koku problemlerine sebep olur. Özellikle suyun klorlanması sonucu meydana gelen klorofenol bileşikleri çok düşük konsantrasyonlarda bile koku problemi meydana getirir; deri ve mukozada tahribata yol açar. Sudaki fenolik maddeler; ilaç, petrokimya, plastik sanayi ve organik kimya sanayi atık sularının rezervuarlara ulaşmasından kaynaklanır.
İçme ve Kullanma Suyunda İstenmeyen Zehirli Maddeler
İçme ve kullanma sularında zehirli bazı maddeler bulunabilir. Bu maddeler:
Arsenik
Arsenik, çok iyi bilinen bir zehirdir ve doğada sülfür ve oksit halinde bulunur. Arsenat (AsO4) ve arsenit (AsO2) arseniğin anyonik bileşikleridir. Ağır bir metal olmasına rağmen suda anyonik haldedir. Doğal suda ender olarak bulunan arsenik, minerallerin çözünmesinden, sanayiden ve pestisitlerden kirlilik olarak suya karışabilir. Suda yüksek miktarlarda bulunması doku bozulmalarına, dolaşım sistemi problemlerine yol açar ve ayrıca kanser riskinin yükselmesine sebep olur. Arsenik bileşiklerinin toksik etkisi; bileşiğin kimyasal ve fiziksel şekline, vücuda giriş yerine, alınan miktara ve alınma süresine, gıda içindeki reaksiyonu etkileyen elementlerin varlığına, yaş ve cinsiyete bağlıdır. Eğer suda 0.05mg/lt arsenik bulunursa arsenik elementlerinin kimyasal yapısı ve valansının (kimyasal reaksiyonda veya bağda yer alan bir atomdaki elektron sayısı) saptanması önerilir.
İçme suyu ve su ürünleri açısından önemli olan, arsenik arıtımı için birçok yöntem kullanılır. Oldukça ekonomik ve basit olan kireçle yumuşatma yöntemi bile ? oranında arsenik arıtımı sağlar. Arsenik arıtımında çökelmede kullanılan kimyasal maddelere göre ortamın pH değeri önemlidir. Ayrıca arseniğin suda bulunuş şeklide arıtımı etkiler. Dünya Sağlık Örgütü, (WHO) içme ve kullanma sularında 10μg/lt (ppb) ye kadar arsenik bulunabileceğini, 50ppb den daha yüksek miktarlarda arsenik içeren suların ise kesinlikle kullanılmaması gerektiğini bildirmiştir.
Kadmiyum
Kadmiyum, çeşitli endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanır ve toprağa geçerek yeraltı sularına karışabilir. Toksik potansiyele sahip kadmiyumun insanlar için ağız yoluyla akut öldürücü dozu henüz saptanmamıştır. İçme sularında çok düşük oranda bulunan kadmiyumun herhangi bir yan etkisi bildirilmemiştir; ancak galvanize (kadmiyumla kaplı) kaplarda hazırlanan bazı içeceklerin çocuklarda akut etkisi görüldüğü bilinmektedir.
Siyanür
Siyanür, çok iyi bilenen zehirlerden biridir. Sudaki canlı yaşamı için son derece tehlikelidir. Çeşitli endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanır. Sanayi atık sularında veya diğer sularda tespit edilen siyanür, (CN) ortamda bulunan siyanür bileşiklerindeki siyanür grubunun tümünü ifade eder. (Siyanürün 50-60mg/lt’lik tek dozu insanlar için öldürücüdür. Günde alınan 2,9- 4,7 mg siyanür insanlar için zararsız kabul edilir. Çünkü siyanür iyonu insan vücudunda çeşitli enzimler vasıtasıyla kolaylıkla daha az zehirli olan iyonlara dönüşür.)
Krom
Krom 6 tuzları kanserojen özelliktedir. Bu nedenle içme sularının krom kirliliğinden korunması gerekir. pH değeri düşük doğal sularda eser miktarda bulunabilir. Sularda krom bileşiklerinin bulunuşu ancak suyun kirlenmesi sonucunda olabilir.
İnsanlara zararlı etki yapabilecek krom sulardaki hexavalan ( 6) kromdur. Trivalan krom ise nispeten daha az toksik ve lokal veya yaygın sistemik bir etkisi olmayan ve gerekli olan krom şeklidir. En önemli problemi deride alerji yapmasıdır. Zehirli olan bileşikler daha çok 6 değerli bileşiklerdir.
Cıva
Cıva endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanır. Yüzeysel sularda genellikle cıva hidroksit ve cıva klorür çeşitleri vardır. Bunlarda 0,001mg/lt’yi geçmez. Kirli sularda ve göllerde bu oran 0,03mg/lt olabilir. İçme sularında ki seviyesi çok düşüktür. Eğer bir cıva kirlenmesi yoksa taze sularda cıva oranı 0,0002mg/lt’den daha azdır. Esasen suların arıtım işlemleri sırasında bu oran çok daha düşer. Bu nedenle içme suyu ile günlük olarak alınan miktar normal olarak 0,1μg geçmemelidir. Cıva sinirleri tahrip eden kimyasal maddedir; ağız ve diş etlerinde tipik yaraların meydana gelmesine, böbreklerin tahrip olmasına neden olur; vücuttan atılması zor olduğu için kronik zehirlenmelere yol açar.
Nikel
Nikel tuzlarının pek çoğu suda eriyebilir, bu nedenle bulaşma kolay olur, özellikle nikel içeren bileşiklerin nehirlere atılması bu bulaşmada rol oynar. Belirli su arıtım metotlarıyla nikelin bir kısmı giderilebilir. Bu nedenle işlenmiş sularda, işlenmemiş sulardan daha az bulunur. Günde 2 lt su içildiği dikkate alınırsa normal olarak içme suyu ile alınabilecek miktarı 10-20μg’ı geçmemelidir. Nikel, toksik olmayan bir elementtir.
Kurşun
Toprağın doğal elementlerinden olan kurşun, yaklaşık olarak kilogramda 16 mg bulunur. Dünya üzerinde göl ve nehir sularının ortalama kurşun içeriği ise litrede 1-10μg’dır; ancak sulardaki bu değer nadir olmakla beraber endüstriyel bulaşma sonucu daha yüksek de olabilir. Arıtma işleminden sonra suyun dağıtım şebekesine verilmeden önce bu değer çok düşüktür. Evlere verilen şebeke suyunda ise eğer dağıtım kurşun borularla yapılıyorsa veya kurşunla kaplı depolarda bekletiliyorsa bu miktar daha yüksektir. Kurşun miktarı; özellikle suyun yumuşak, bol oksijenli, nitrat miktarının fazla ve asidik karakterde olması durumunda borularda korozyonun artmasından dolayı daha fazla olur.
Antimon (Sb)
Yapı bakımından arseniğe benzer ve fizyolojik etkisi de aynıdır.
Çeşitli standartlarda antimon değeri şöyledir:
TSE: 0,01 mg/l;
EC: 0,005 mg/l;
EPA: 0,006 mg/l;
WHO: 0,005 mg/l
Selenyum
Selenyum bileşiklerine doğada nadir rastlanır. Doğal sularda genellikle bulunmaz veya çok az konsantrasyonda bulunur. İçme sularının çoğunda 0.01mg/lt den daha az konsantrasyonlarda selenyum bulunur. Selenyum insanlar ve hayvanlarda vücutta birikerek zehir etkisi gösterir.
Pestisitler
Pestisit adı altında çok sayıda madde vardır. Bunlar, insektisitler (böcek öldürücüler), herbisitler (yabani ot öldürücüler), fungisitler (mantar öldürücüler), algisitler (alg öldürücüler)dir. Ayrıca, inorganik bileşiklerden de bu sınıfa giren maddeler vardır. Bakır sülfat, aldirin, dieldirin, lindan gibi klorlu hidrokarbonlar, paration, malation gibi organofosforlu bileşikler de bu gruba dahildir. Bunların organizmadaki etkileri çok çeşitlidir. Sularda öncelikle tat ve koku problemi yaparlar. Vücutta birikerek karaciğerde, böbreklerde, sinir sisteminde, dolaşım sisteminde ve beyinde önemli hasar yaparlar. Kanserojendirler.
İçme ve Kullanma Sularındaki Kimyasal Maddeler
Klorür (Cl2)
Klorür, tüm doğal veya kullanılmış sularda çok yaygın bir şekilde bulunan iyon türüdür. Suya başlıca iki kaynaktan karışır. Bunlardan birincisi topraktan veya yeraltı formasyonlarından çözünme yolu ile ya da tuzlu su - tatlı su karışımları sonucu katılabilir. İkincisi ise idrar ve temizlik sularıdır. Topraktan karışan klorür ‘ün sağlık açısından bir sakıncası yoktur.
Sularda en çok toprak kaynaklı sodyum, potasyum ve lityum gibi alkali ile kalsiyum, magnezyum toprak alkalileri klorürlerine rastlanır.
Sülfat (S04-2)
Sülfat, bütün doğal sularda değişen miktarlarda rastlanan bir tuz bileşiğidir. Tabiattaki doğal kaynakları jips kaynaklarıdır. Bazı endüstriyel atık suların sülfat konsantrasyonu fazladır ve doğal sulara karıştıklarında onların da sülfat miktarını artırır. Sülfür bileşikleri, çeşitli reaksiyonlar sonunda oluşturdukları tat, koku, toksitite ve korozyon gibi problemleriyle önemli kirletici durumundadır. Suda yüksek sülfatın anlamı; yüksek sertlik, yüksek sodyum tuzu ve yüksek asiditedir.
Kalsiyum (Ca)
Kalsiyumun vücuda doğrudan zararlı etkisi yoktur. Hatta kemik yapısı için yararlıdır; ancak içim bakımından problem teşkil eder. Öte yandan, suyun taş yapma potansiyeli de artar. Çok düşük olması aşındırıcı etki yaratabilir. Sudaki kalsiyum, suyun geçtiği toprak yapısına bağlıdır.
Magnezyum (Mg)
Fazla olması durumunda gözlerde tahribata yol açar. İshal yapıcı etkisi ortaya çıkar. Sudaki magnezyum, suyun geçtiği toprak yapısına bağlıdır. Suya acılık verir.
Sodyum (Na)
Gıdalarda ve içme suyunda bulunur. Sağlıkla ilgili önerilen bir sınır değeri yoktur. Ancak 200 mg/litrenin üzerinde hoşa gitmeyen tat oluşturur. Tuzluluk hissi verir. Soydum fazlalığı evsel ve endüstriyel kirlenme, toprak yapısı ve deniz katkısından kaynaklanabilir.
Potasyum (P)
Etkisi sodyuma benzerdir. Kaynağını endüstriyel kirlenme, tarımsal gübreler ve toprak yapısı oluşturur.
Alüminyum (Al)
Alüminyum fazlalığı suyun rengini bozar, bulanık mavimtırak görüntü verir. Böbreklerde tahribat yapar.
Silis SiO2 (Silikon dioksit)
Silis, silikon (Si) ve oksijenin birleşmesi ile oluşur. SiO2 formülü ile ifade edilir. Sert ve camsı bir mineraldir. Kum, kuartz ve kumtaşı gibi çeşitli formlarda bulunur. Aynı zamanda, pek çok bitki ve hayvanın iskelet yapısında da bulunur.
Silikat
Silikatlar, silikon ve oksijen ile kombine olmuş, alüminyum, kalsiyum, magnezyum, demir, potasyum, sodyum vb. metal bileşikleridir. Silikat (SiO3) kazan taşları oluşturur. Bu taşların kalsiyum sülfat ve kalsiyum karbonattan oluşan taşlara nazaran ısı transfer kabiliyeti 10 kat daha azdır. Kolloid halde iken koagülasyon filtre prosesleri ile arıtılabilirler, kristaloid halde bulunduğunda ise kimyasal ve fiziksel arıtımı zordur.
Baryum (Ba)
Baryum kemikler üzerinde olumsuz etki gösterir. Kemiklerde kalsiyum ile yer değiştirerek önemli deformasyonlara yol açar. Kan basıncını arttırır. Suda baryum varlığı, metal saflaştırma işlemlerinden kaynaklanır.
Gümüş (Ag)
Fazla miktarda gümüş iyonları vücuda alındığında cilt mavi-gri bir görünüm alır. 0.4-1 mg/l'lik konsantrasyonlar böbrekte, karaciğerde, dalakta hastalık yapıcı değişikliklere yol açar.
Çeşitli standartlarda gümüş değeri şöyledir:
-
TSE: 0,01 mg/l;
-
EPA: 0,05 mg/l.
Fosfat (PO4-3)
Fosfatların çoğu, yüzey sularına, fosfat içeren gübre ve deterjanlar yolu ile karışır. Organik atıkların parçalanması ile de su çevrimine girebilir. Kireç önleyici kimyasal formüllerde fosfatlar kullanılır. Su kaynaklarının çoğundaki fosfat düzeyi ultra saf su gerekmiyorsa bir sorun yaratmaz. Fosfatlar yüzey sularında ya da açık su depolarında yosun büyümesine (ötrafikasyon) neden olur.
Dezenfeksiyon Yan Ürünleri
Trihalometanlar (THM) klorla yapılan dezenfeksiyonun, bromat ise ozonla yapılan dezenfeksiyonun yan ürünüdür. Bunların su ile alınması durumunda karaciğer, böbrek, merkezi sinir sistemi tahribatı ortaya çıkabilir. Ayrıca kanser riski taşırlar.
Türkiye için kabul edilen içme suyu standardı TS-266’dır. Genel olarak içme
sularının fiziksel ve kimyasal özellikleri bu standart çerçevesinde aşağıdaki tabloda
verilmiştir.
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ TS-266 İÇİLEBİLİR SULARIN FİZİKSEL VE KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
1.ZEHİRLİ MADDELER
|
Kurşun (Pb)
Selenyum (Se)
Arsenik (As)
Krom (Cr )
Siyanür (CN)
Kadmiyum (Cd)
|
-
-
-
-
-
-
|
0,05 mg/l
0,01 mg/l
0,05 mg/l
0,05 mg/l
0,2 mg/l
0,01 mg/l
|
2.SAĞLIĞA ETKİ YAPAN MADDELER
|
Florür (F)
Nitrat (NO3)
|
1.0 mg/l
-
|
1,5 mg/l
45 mg/l
|
3.İÇİLEBİLME ÖZELLİĞİNE ETKİ YAPAN MADDELER
|
Renk
Bulanıklık
Koku ve tad
Buharlaşma Kalıntısı
Demir (Fe)
Mangan (Mn)
Bakır (Cu)
Çinko (Zn)
Kalsiyum (Ca)
Magnezyum (Mg)
Sülfat (SO4)
Klorür (Cl)
pH
Bakiye Klor
Fenolik Maddeler
Alkali Benzil Sülfonat
Mg Na2SO4
|
5 birim
5 birim
kokusuz normal
500 mg/l
0,3 mg/l
0,1 mg/l
1,0 mg/l
5,0 mg/l
75 mg/l
50 mg/l
200 mg/l
200 mg/l
7.0 - 8.5
0,1 mg/l
-
0,5 mg/l
500 mg/l
|
50 birim
25 birim
kokusuz
normal
1500 mg/l
1,0 mg/l
0,5 mg/l
1,5 mg/l
15,0 mg/l
200 mg/l
150 mg/l
400 mg/l
600 mg/l
6.5 – 9.2
0,5 mg/l
0,002 mg/l
1,0 mg/l
1000 mg/l
|
4.KİRLENMEYİ BELİRTEN MADDELER
|
Toplam Organik
Madde
|
3,5 mg/l
-
-
|
-
-
-
|
SU KİRLİLİĞİ
Yeryüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur. İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ederler. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan durum ortaya çıkar. Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur. Yeryüzünü saran ve okyanuslarda, denizlerde, göllerde, akarsularda ve yer altı sularında bulunan sularla atmosferdeki su buharının tümüne hidrosfer (su küre) adı verilir. Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde bulunur. Yeryüzünden buharlaşarak atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak tekrar yeryüzüne dönerler. Bu dolaşma "Hidrolojik devre" denir. İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek ve ekonomik ihtiyaçlarım giderebilmek için suyu bu dolaşımdan alır, kullandıktan sonra yine aynı dolaşıma iade ederler. Bu olaylar sırasında suya karışan maddeler suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak özelliklerinin değişmelerine neden olurlar. Su kirliliği olarak adlandırılan bu özellik değişimleri, aynı zamanda sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya bağlı eko sistemlerin etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların sahip oldukları kendi kendini temizleme kapasitesinin azalmasına veya yok olmasına yol açabilir. Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur. Havanın içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbondioksitler verilebilir. Bu kirleticilerden toprağa yayılanlarda zamanla mekaniksel ve sel suları yardımı ile veya başka etkenlerin yardımı ile topraktan suya geçerler. Denizlerden buharlaşan sular yukarıda yoğunlaşıp yağmur halinde aşağıya düşünce pek çok pislikleri ve suda eriyen maddeleri beraberce nehirlere ve özellikle denizlere doğru sürüklerler. Bu şekilde pislikler ve kirleticiler durmadan havadan ve topraktan sulara geçerler.
SU KİRLENMESİNİN NEDENLERİ VE ÇEŞİTLERİ
Bütün canlıların yaşayıp gelişmesi için suya ihtiyacı vardır. Gün geçtikçe kullanılabilecek ve içilebilecek su miktarı azalmaktadır. Bunun nedenlerinden biride su kirliliğidir. Su kirliliği , insandan kaynaklanan etkiler sonucunda oluşan kullanımı kısıtlayan ve engelleyen değişimlerdir. Uygarlığın gelişmesiyle, insanın suya yaptığı etkiler artmış ve kaynakları etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Özellikle 20. yüzyılın başından başlayarak, hızla gelişen sanayiler çıkarttıkları artıklarla, suları önemli ölçüde kirletmeye başlamışlardır. Sanayileşmeyle birlikte kimyasal gübre ve ilaç kullanımındaki artışlar da suları kirletmeye başlamıştır. Böylece ortaya çıkan kirlenmenin üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda oluştuğu ortaya çıkmaktadır. Üretim ve tüketim artıkça, kirlenmenin boyutu da artmaktadır. Su kirlenmesinde nüfus artışının önemli bir rolünün olduğunu söyleyebiliriz. Buradan hareketle, su kirliliğine neden olan faktörleri şu şekilde özetleyebiliriz:
-
Sanayi atıkları,
-
Kentsel atıklar,
-
Tarımsal sanayinin atık suları,
-
Gübreleme ve tarımsal ilaçlama,
-
Toprak erozyon
A) SANAYİ ATIKLARI
Sanayinin gelişmesiyle birlikte, kirletici türleri ve miktarları artmıştır. Bu kirleticiler suları da kirletmeye başlamıştır. Sanayi kuruluşlarının sıvı atıkları suları kirletmektedir. Farklı sanayi kuruluşlarının kirletici etkileri ve dereceleri de farklıdır.
1) KİMYASAL KİRLENME: Protein, yağ, gıda maddeleri ve karbonhidrat gibi organik maddelerin oluşturduğu kirlenme ve deterjan gibi inorganik maddelerin oluşturduğu kirlenmedir. İnorganik kirlenme daha tehlikelidir.
2) FİZİKSEL KİRLENME: Suyun renk, bulanıklık, sıcaklık gibi özelliklerini etkileyen bir kirlenme türüdür. Soğutma suyu kullanan teknolojiler yol açar
3) FİZYOLOJİK KİRLENME: Suyun tadını ve kokusunu etkileyen kirlenme türüdür. Azot , demir gibi maddeler suyun doğal tat ve kokusu bozar.
4) BİYOLOJİK KİRLENME: Sulara , hastalık yapan bakterilerin karışmasıyla ortaya çıkan kirlenme türüdür..
5) RADYOAKTİF KİRLİLİK: Nükleer santraller aracılığıyla, atmosferde biriken radyoaktif maddeler, yağışlarla yeryüzüne düşerek sulara karışır. Böylece, sular radyoaktif maddelerle kirlenmektedir.
B) KENTSEL ATIKLAR
Kentlerdeki nüfus yoğunlukları giderek artmaktadır. Bununla birlikte su tüketimi de önemli miktarda artmaktadır. Kullanılan su miktarı arttıkça pis su miktarı da artmaktadır. Evsel pis sular ve kanalizasyon atıkları, genellikle hiçbir arıtma işleminden geçirilmeden, doğrudan ya deniz, göl ve akarsulara verilmekte ya da yer altı sularına karışacak biçimde, toprağa bırakılmaktadır. Evsel atıklar, karıştıkları sularda, kimyasal, fiziksel ve biyolojik kirlenmelere neden olmaktadır. Yerleşim alanlarında, su alıcı ortamına bırakılan katı atıklar da, su kirlenmesine neden olmaktadır.
C) TARIMSAL SANAYİNİN ATIK SULARI
Tarımsal faaliyetler, tarla tarımı ve hayvancılık, adı altında toplanır. Konserve fabrikalarının, et işleme tesislerinin faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan katı ve sıvı atıkların neden olduğu kirlenmedir.
D) GÜBRELEME VE TARIMSAL İLAÇLAMA
Tarla ve bahçe tarım ürünlerinin kalite ve miktarının artması, bu bitkilere zarar veren yaban otları ve böceklerin yok edilmesine bağlıdır. Kullanılan kimyasal gübre ve tarımsal mücadele ilaçları su kaynaklarına karışarak önemli kirleticilerden sayılırlar.
E) TOPRAK EROZYONU
Genellikle, kullanılan yanlış tarım teknikleri ve tarla açma amacıyla bitki örtüsünün zarara uğraması, toprak erozyonuna neden olmaktadır. Erozyona uğrayan tarım toprağının, en verimli ve tarıma elverişli olan üst tabakası, sürüklenerek su kaynaklarına yığılır. Göllerin baraj göletlerinin tabanları, taşınan toprakla örtülür ve bu alanların ömrü kısalır.
SUYUN KİRLENME SEBEPLERİ
Su canlı varlıkların hayatlarını sürdürebilmeleri için en önemli unsurlardan biridir. Susuz hayat mümkün değildir. Bugünkü tüketim seviyesine göre önümüzdeki yıllar içinde dünyada su sıkıntısı artacaktır. Bu yüzden suların kirliliği ve arıtılması büyük önem taşımaktadır. Suların kirletilmesi suyun içme, endüstriyel, tarımsal kullanımını engellemektedir. Bilhassa içme ve kullanma amaçları için kullanılan sular insanlar için büyük önem taşır. Kirlenmiş sudaki hastalık yapıcı mikroplar tifo, kolera, basilli dizanteri, hepatit, salmonella gibi salgın hastalıklara neden olur. Bugünkü teknoloji ile kirli sudan temiz su elde edilebilir. Suyun özellikleri suyun tadı, kokusu, rengi, tuzluluk ve bulanıklığı, organik karbon, azot bileşikleri ve oksijen miktarıdır.
A.Ötrofikasyon; Göllerde, baraj göllerinde ve benzer sularda minerallerin artması sonucu sudaki oksijen azalır. Böylece sudaki hayvansal canlılar ölür. Böyle olaylar büyük şehirlerin kullanılmış ve sanayi atıkların döküldüğü göllerde görülür. Bunun sonucunda birçok plaj kapatılmış, balıkçılık imkansız hale gelmiştir.
B.Mikrokimyasal kirlenme; Bilhassa sanayi atıkların döküldüğü nehirlerde kimyasal maddeler bulunur. Bunlar fenol, benzin, aldehit, keton, klor etilen, asetonunun, difenil eter,pridin,nitritler,tetralin,naftalin,deterjanlar,DDT gibi haşere öldürücülerdir. Ev işlerinde kullanılan deterjanlar yeraltı sulara karışmaktadır. Bunlar sudaki köpüklerden anlaşılır. Tarımda kullanılan haşere öldürücüler yağmurlarla yeraltı sularına karışır. Sanayi atıklarındaki ağır metallerde çevreyi kirletir. Bu mikro kimyasal kirleticilerin pek çoğu akarsularda kilometrelerce taşınarak denizlere kadar sürüklenebilir. Orada yaşayan balıklar ile istiridye, karides cinsinden hayvanlara zehirleyici tesir yapar. Batı Avrupa’da her yıl yaklaşık 25 bin deniz kuşu denizlere karışan petrol yüzünden ölmektedir.
C.Termal kirlenme; Sanayideki sıcak suların akarsu ve göllere dökülmesi sonucu olur. Bu olay sudaki oksijen miktarını düşürerek canlıların ölmesine neden olur.
D.Kanalizasyon; Kasaba ve şehirlerimizde nüfus başına günde 60-400 lt su kullanılmaktadır. Bu kullanılmış sular doğruca su yataklarına verilmektedir. Ancak artık büyük şehirlerde kanalizasyonlardaki suların tasfiye edildikten sonra dökülmesi planlanmaktadır. Ancak bu şekilde akarsu, kapalı koy ve körfezlerde sahillerin kirlenmesinin önüne geçilebilir. Kanalizasyon sularının tasfiyesi çok pahalıdır. Sanayi atıklarıyla kirlenen sular gün geçtikçe kullanılamayacak hale gelmektedir. Bunların tekrar eski haline getirilmesi yerine kirlenmenin önüne geçilmelidir. Canlı hayatının devamı için zehirleyici maddelerin yok edilmesi hayli masraflıdır. Günümüzde kirliliği önemli boyutlara gelen İzmir körfezinde kirleticilerin ulaşma yoları şöyledir;
-
Evsel ve sanayi atıkları P
-
Yağışlar
-
Nehir ve akarsular
-
Zirai ilaçlar
-
Erozyon %8
-
Deniz trafiği %4
-
Diğer kaynaklar %3
|